Bu noktadan hareket ederek önce bireysel farklılıkları tanıyıp sıkça rastlanan uyum ve davranış bozukluklarından bazıları şu şekilde özetlenebilir .
Bireysel Farklılıklar:
Öğrencide bireysel farklılıkları oluşturan etkinlikler çok çeşitlidir .Özetle verilecek olursa:
Saldırgan Çocuklar:
Genel Açıklama: Saldırgan; durup, dururken başkalarına saldıran olarak açıklanmaktadır .(Sözlüklere göre )
Saldırganlık;
Sinirli Çocuklar:
Sinirlilik uyaranlar karşısında amaçsız, coşkusal davranışlar gösterme durumu olarak tanımlanabilir .Bu tür çocuklarda şu özellikler gözlenebilir:
Sinirli olmanın nedenleri:
Önlem ve Öneriler:
Utangaç Çocuklar:
Bu çocuklar alışmadıkları ortamlardan serbest davranmayan çocuklardır. Hiç bir şeye iddialı olmayıp başkalarının bulunduğu bir olaydan ve durumdan çekilmeyi tercih ederler .
Büyüklere herhangi bir çatışma yaşamazlar , onlara problem çıkarmaktan uzaktırlar .Hatta yetişkinler tararından çok uyumlu olarak görülür ve sevilirler .Fakat kendi benlikleri ile çalışma halindedirler .
Nedenleri:
Önlem ve Öneriler:
Tırnak Yeme:
Tırnak yeme çok görülen bir alışkanlıktır .Çocukların %33 ´ün de görülür. Ergenlikte artış görülür ve %45´e kadar yükselir. Bu artışın sebebi gençlerin onaylanamaması olarak gösterilebilir .Bu çocukların ailelerinde çoğunlukla tırnak yiyenlere rastlanmaktadır .Bunun için tırnak yemenin taklit olduğu , öğrenildiği ileri sürülmektedir .
Tırnak yeme ve kolayca heyecanlanan çocuklarda görülmektedir .Tırnak yeme hoşnutsuzluk yaratacak durumlarda olduğu zaman da yapılmaktadır .
Önlem ve öneriler:
Kaygılı Çocuklar:
Bütün insanlarda ve çocuklarda kaygı vardır ve doğaldır .Bu ilişkilerden oluşan bir duygusal tepkidir .Kaygı bedensel düzeyde dengeleri bozacak tepkilere karşı bir tepki , bozulan dengeyi yeniden düzeltme çabalarıdır .
Ancak bazı hallerde çocuklar endişeli bir yaşam sürdürmeyi alışkanlık haline getirirler .
Kaygının Belirtileri: Bu çocuklarda;
Nedenleri:
Önlem ve Öneriler:
Okul Olgunluğu-Okula Uyum
Okula başlamak birey olarak toplumda yer almak dış dünyaya açılmaktır . İlkokul çocuk gelişimindeki önemli aşamalardan biridir ve uyum gerektirir . Bu uyum, okula alışma döneminin (2-3 hafta) sağlıklı bir şekilde geçirmesi, çocuğun okula ne kadar hazırlıklı olduğu ile ilişkilidir.
Eğer çocuk bedensel , zihinsel , ruhsal ve sosyal olgunluğa erişmişse önemli sorunlar yaşanmaz. Yani çocuğun kendi yaşamına uygun bir öğrenme, anlama ve kavrama düzeyine, ayrıca anne-babadan kopup okula uyacak kadar da ruhsal olgunluk düzeyine erişmiş olması gerekir .
Ruhsal yönden evden kopabilme olgunluğu göstermeyen çocukların okula uyumları kolay değildir .İlkokul öncesi yeterli sosyal etkileşim deneyimi olmamış, aileye (özellikle anneye ) aşırı bağımlı yetiştirilmiş çocuklar uyum döneminin sağlıklı atlatamamaktadırlar .2-3 hafta normal kabul edilir .Uyum süresinin uzatılmasıyla birlikte tepkiler artar .Çocuk anneden bir türlü ayrılamaz, sınıfta birlikte girmek ister , sırasına oturmaz vb.
Ayrıca karın ağrısı, mide bulantısı, kusma vb. davranışlar, eklendiğinde ise ´´okul fobisi´´ dediğimiz sorunun oluştuğunu söyleyebiliriz.
Eğitimde Püf Noktalar:
Yatağa İşeme ve Dışkı Çıkarma
Genellikle çocuklar , ikinci yaş sonunda dışkılarını , üçüncü yaş sonunda çişlerini tutmayı öğrenirler .Ancak 4-5 yaşına gelinceye dek, ara sıra gündüzleri , daha sık olarak da geceleri altlarını ıslatırlar .ilkokul çağında, çocukların yaklaşık yüzde 10-15´ i yataklarına işerler .Bu oran yaş ilerledikçe düşer; ergenlik çağında yüzde ikiye iner. Erkek çocuklarda yatağa işeme
Çocuklardaki öğrenme bozuklukları ,çoğu zaman öğretmenler ve veliler tarafından zeka geriliğiyle karıştırılıyor. Çocuğunuz okumayı yazmayı öğrenemiyorsa,sağıyla solunu ayırt edemiyorsa , hemen geri zekalı diye damgayı basmayın.Belkide bu durum "disleksi" ,ya da öbür tanımıyla özel öğrenme bozukluğundan kaynaklanıyordur.Türkiye´de yanlızca ilkokul çağında sayıları 1 milyon civarında olduğu tahmin edilen dislektik çocukların büyük çoğunluğu normal veya normalin üzerindeki düzeyde zekaya sahip. Disleksinin nedeni henüz tam olarak bilinemiyor, ancak beyne ait duygusal veya davranışsal bozukluktan kaynaklanan akademik becerilerde gerilik olarak tanımlanıyor. Erkek çocuklarda kızlara nazaran 4 kat daha fazla görülüyor.Türkiye´de ise bu tür çocuklar genellikle hiperaktif (dikkat dağınıklığı olan) çocuklarla karıştırılıyor.
Metin 5 yaşında konuşmaya başlayabilmiş , okul çağının gelmesiyle de bazı sorunlarının olduğu ortaya çıkmış.Bütün arkadaşları okumaya başladığı halde o hala okumayı çözemiyordu.Harfleri ters yazıyor,ders dinlemiyor ve de "arkadaşlarıyla iyi geçinemiyordu.Çevresindeki herkes, annesi de dahil olmak üzere,onun geri zekalı olduğunu düşünüyordu.Metin bütün çabalara rağmen yanlış yazmaya ,sağını solunu karıştırmaya devam etti.Sınıf öğretmenin tavsiyesi üzerine özel öğretmen tutuldu.Ancak özel öğretmen de birkaç ders sonra artık gelemeyeceğini ,aksi taktirde cinnet geçireceğini söyleyerek ailesini daha da telaşlandırdı.Bunun üzerine annesi Metin´i zeka testi uygulatmak üzere Cerrahpaşa Çocuk Psikiyatrisi bölümüne götürmüş. Sonuçta Metin ´in zeka seviyesinin normalin çok üstünde olduğu ortaya çıkmış ve buradaki uzmanlar Metin´e doğru teşhisi koymuş : Dislektik.
Çoğunlukla normal ya da üstün zekalı çocukların "geri zekalı" damgasını yemesine neden olan disleksi genellikle okul çağında farkedilebiliyor.Ülkemizde de yeni yeni tanınan bu hastalığın, öğretmenler ve veliler tarafından yeterince bilinmemesi bu durumu daha da zorlaştırıyor. 9 yaşındaki Oğuz televizyondaki bütün açıkoturum ve belgeselleri başından sonuna kadar izliyor, araştırmacı,boş zamanlarını bilim ve teknik ansiklopedilerini okuyarak geçiriyor.Zeka düzeyi ise normalin çok üstünde. Ancak Oğuz okula başladığı ilk yıl, diğer dislektik çocuklar gibi ne okuyabilmiş ne de yazabilmiş. Annesi okuldan almayı düşünmüş,öğretmeni ise sabredin açılacaktır demiş. Oğuz şu anda okuma-yazma biliyor,ancak bazen ters yazıyor veya okurken satır atlıyor,yön bulma problemleri de halen geçmemiş.
Öğrenme bozukluğu olan çocukların sorunlarının derecesi farklı olmasına rağmen hepsinin ortak yanı ,normal veya normalin üzerinde zekaya sahip olmaları. Ancak okumayı-yazmayı öğrenmede ,harfleri ve sembolleri hatırlamada zorluk çekerler. Harfleri ters çevirirler (bal yerine dal, pasta yerine basta gibi ) veya kelimedeki harflerin sırasını değiştirirler (için yerine çini gibi) .
Heceleme hatası yaparlar, el yazılarının okunması çok güçtür. Ayrıca çok unutkandırlar. Okulda defterlerini ,kalemlerini , ödevlerini unuturlar. Sakar ve dalgın olabilirler. Matematik problemini siz sorarsanız çözer de ,kendisine verirseniz çözemez. Çarpım tablosunu öğrenmede zorlanır, ona 6->9 ,7->4 ,15->51 gibi görünür. Toplama yerine çarpma yaptığı ,toplamaya soldan başladığı görülür. Bazen yazıların aynada aksetmesi gibi ters yazarlar.
Türkiye´de 5 yıldır bilinen disleksinin tedavisi mümkün.Zekaları normal veya normalin üzerinde olduğu halde akademik beceri kazanamayan bu çocuklar , uzman bir pedagogun katılımıyla uygulanan, grup veya bireysel terapilere katılarak tedavi ediliyorlar. Ama öncelikle teşhisi doğru koymak gerekiyor. Oysa disleksi Türkiye´de öğretmen ve veliler tarafından yeterince tanınmıyor ,bu da işleri zorlaştırıyor. Milli Eğitim Bakanlığı , bu konuda ,1992 yılında rehber öğretmen ve diğer ilgili öğretmenlere,okullarda hizmet içi eğitim verilmesini kararlaştırdı. Bu konuda Davranış Bilimleri Merkezi çocuk psikoloğu Şeniz Pamuk şunları söylüyor: "Disleksinin ülkemizde tedavisi için çok az sayıda yer mevcut,ancak bazı hastanelerin psikiyatri bölümlerinde ve davranış bilimleri merkezlerinde bu konudaki uzman kişiler bu tedaviyi sağlayabiliyorlar. Örneğin İstanbul Tıp Fakültesi Hastanesi Psikiyatri bölümünde ,haftada bir gün ,birer saatten bireysel veya grup terapileri uygulanıyor.Çocuğun probleminin yoğunluğuna ve de motivasyonuna bağlı olarak, bazılarında 6 aylık bir tedavi yeterli olabilirken , bazılarında tedavi 3-4 yıl sürebiliyor. Genellikle bireysel olarak çocuk ve psikiyatristin ikili yürüttüğü tedaviye daha sonraları diğer çocuklar da eklenerek grup halinde sosyalleşme sürecine geçiliyor".
Çevrenize baktığınız zaman her çocuğun farklı yapıda olduğunu görürsünüz. Kimisi hızlı koşabilir, kimisi yavaş, kimisi en güç problemleri kısa sürede çözer, kimisi daha geç. Boyları, saç renkleri, ağırlıkları hep farklıdır. Disleksili çocuklar da bu farklılıklara sahiptir. Bu çocukların da diğerlerinden farklılıkları öğrenme-algılama bozukluklarının olmasıdır.
İstanbul Tıp Fakültesi Çocuk Pedagogu Ümran korkmazlar, disleksinin ailelere ve öğretmenlere anlatılarak aydınlatılması gerektiğini söylüyor: "Beyin ilginç bir organımızdır ve yaş küçük olduğu oranda da elastikdir. Bu çocuklar okumayı yazmayı zorlukla öğrenirler ama öncelikle ailenin, öğretmenin ve arkadaşlarının anlayış ve desteğine ihtiyaç duyarlar. İyi kullandıkları yeteneklerini ön plana çıkarmak, atılacak ilk adımlardandır. Özel öğrenme bozukluğu Türkiye´de ortalama % 5-10 civarında ,yani 40 kişilik bir sınıfta 2 çocukta disleksi var demektir. Bu çocuklara özel psiko-pedagojik yaklaşımla yardım edilmeli , disleksi bir hastalık değil de çözülmesi gereken bir yumak olarak görülmelidir."
Disleksiyi Artık Tanıyın
Dislektik çocuk;
• Harfleri ya da rakamları ters algılar.Örneğin 3 rakamını E harfi gibi,veya 6 rakamını 9 olarak görür,
• Okurken ve yazarken satırları veya sözcükleri atlar,
• Uzaklık ve derinlik algılamasında sorunları vardır.Bu nedenle eşyalara çarpabilir,sandalyelerden düşebilirler,
• Yön tayin edemez,sürekli saği solu karıştırırlar,
• Benzer sesleri birbirine karıştırır,örneğin soba yerine sopa ,kova yerine kofa der,
• Günleri ard arda sayamaz,
• Ödevlerini yapmayı unutur,sürekli hatırlatmak gerekir,
• Kendisini çok zor ifade eder,kelimeleri sıralayıp,cümle oluşturmakta güçlük çeker,
• Önce-sonra ,dün-bugün gibi kavramları karıştırır,
• Arkadaşları ile olan ilişkileri genellikle bozuktur,
• Değişikliklere uyum sağlayamaz.
Tanı nasıl konuyor?
Amerikan Psikiyatri Derneğinin geliştirdiği ve Dünya Sağlık Örgütü tarafından kabul edilmiş DEAHB (Dikkat Eksikliği ve Aşırı Hareket Bozukluğu) tanı belirtileri şöyledir:
Aşağıdaki dokuz belirtiden en az altısının 6 aydan daha uzun sürdüğü kişilerde dikkat eksikliği bozukluğundan kuşkulanmak gerekiyor:
Aşırı hareketlilik belirtileri ise şunlardır:
İç tepisel davranışlar ise; soru daha tamamlanmadan cevap verme aceleciliği, sırasını bekleyememe ve başkalarının yaptığı işi kesme olarak tanımlanmaktadır.
Yerlerinde Duramıyorlar
Bu bozuklukta kalıtsal etkenler önemlidir. Gebelik ya da doğum sırasında beyindeki bir zedelenme çocukta böyle bir sonuca yol açabiliyor. Bazı anneler DEAHB (Dikkat Eksikliği Aşırı Hareket Bozukluğu) olan çocuklarının ana karnındayken bile aşırı hareket ettiklerini belirtiyor. Doğumdan sonra da bu bebeklerin kucağa alındıklarında durmadıkları ve beden temasından hoşlanmadıkları görülmüş ancak hastaların çoğunda belirtiler anaokuluna ya da ilköğretime başladıktan sonra ortaya çıkıyor. Bu çocuklar yerlerinde duramıyor, söyleneni dinlemiyor, başka çocukları itip kakıyor, oyuncaklarını ellerinden alıyor, sıralarını bekleyemiyor, vuruyor ısırıyor, bağırıp çağırıyorlar. Bazıları ise çevrenin sert tepkisinden korkarak çekingenleşiyorlar. Uyku ve yeme bozukluklarına rastlanıyor. Kimisi sürekli mızmızlık ediyor. Bu çocuklara tanı koymak biraz güçtür. Normalde de çocukların bu döneminde aşırı hareketlilik ve dikkat azlığı bulunuyor. Ancak DEAHB´si olmayan çocukların bu özellikleri geçici. İstediklerinde dikkatlerini verip kendi başlarına oynayabiliyorlar. Ayrıca normal çocuklar duygularına sözle daha rahat ifade edebiliyor.
Yerinde duramayan, sürekli hareket eden küçük çocukların bu durumu genellikle "normal" olarak kabul edilir. Bazı çevrelerde zeka belirtisi sayıldığı bile görülür! Halbuki "Dikkat Eksikliği ve Aşırı Hareketlilik (Hiperaktivite) Bozukluğu" adında bir hastalık var. Bu hastalığa yakalanmış olan çocuklar artık tedavi ediliyor.
Benzer belirtileri erişkin yaşında gösterenlere de rastlanıyor ve onlar için sıradan bir kişilik özelliğiymiş gibi "hiperaktif" sıfatını kolaylıkla kullanılıyor. Oysa bu kişilerden bazıları, çocukken tedavi edilmemiş hastalar olabilirler.
Dikkat eksikliği ve aşırı hareketlilik bozukluğunun üç önemli belirtisi vardır:
Bu sonuncusu, düşünmeden hareket etme ve sabırsızlık anlamına geliyor. Kuzey Amerika'da yapılan bir araştırmada çocuk ve gençlerin % 10' unda dikkat eksikliği ve aşırı hareketlilik bozukluğu olduğu tesbit edilmiştir. Toronto Michigan State Üniversiteleri öğretim üyesi Prof. Dr. Atilla TURGAY' a göre ise bu oran gerçekte çok daha yüksek. Prof. TURGAY "Dikkat Eksikliği ve Aşırı Hareketlilik Bozukluğu (DEAHB)" adlı çalışmasında bu bozukluğun çocuk ve gençlerin % 20 gibi büyük bir oranında olduğunu söylüyor. Son on yıllık çalışmalarda hastalığın ergenlik çağında ortadan kalkmadığı ortaya çıktı. Hastaların % 90' ında ilaç tedavisi, terapi ve özel eğitimle tedaviye başladıktan birkaç hafta gibi kısa bir süre içinde sonuç alınabiliyor.
Bozukluğun biçimi de üçe ayrılıyor. Birincisi dikkat eksikliğinin belirgin olduğu biçim. Bu durumda öğretmenler çocuğun okul başarısızlığından yakınıyorlar. Aşırı hareketliliğin ve içtepisel davranışın belirgin olduğu biçimde ise çocuğun daha çok davranışları şikayet konusu oluyor. Çocuklar duygularını, özellikle de öfkelerini kontrol edemiyor, saldırganlaşıyor.
Kardeşlerle ilişkilerinde bu çocukların kabalıkları ve saldırganlıkları ciddi bir sorun olarak ortaya çıkıyor. Hasta çocuğun, diğerleri üzerinde bir tür egemenlik kurduğu, onları korkuttuğu, döverek eziyet ettiği görülüyor.
Kız çocuklarında ise mutsuzluk, okula gitme isteksizliği, okul korkusu, anksiyete gibi belirtiler görülüyor. Zamanla dikkat gerektiren dersler arttıkça, bu çocuklarda aşırı çalışarak geride kalmama çabaları, başarısızlık, okuldan kaçma da görülüyor. Moral bozukluğu, kendini aşağılama gibi belirtilere de sık rastlanıyor.
Okul çağında bu çocukların masaları ve odaları çok dağınık, defterleri kirli ve düzensizdir. Saldırgan davranışları nedeniyle arkadaş edinemiyor, grup dışı kalıyorlar. DEAHB olan çocuklar kısa zamanda ayırt edilebiliyor, "yaramaz" , " terbiyesiz" , "tembel" gibi yaftalar yapıştırılıyor. Bu çocuklar sık sık okulda ve mahallede kendileri gibi olanları bularak bir alt grup oluşturuyorlar. Bunlar daha sonra bir çeteye dönüşebiliyor. DEAHB olan çocukların % 80'inden fazlası normal davranışları olan çocuk ve gençler tarafından itiliyor.
Büyüyünce de hastalığın pençesinden kurtulamıyorlar. DEAHB' na ek olarak toplum dışı kişilik özellikleri görülebiliyor. Depresyon, alkol ve ilaç bağımlılığına da rastlanıyor. İntihar, cinayet ve boşanma genel topluma göre bu tür hastalarda daha sık görülüyor.
Diğer önemli bir etken ise ailenin kaç bireyinde DEAHB olduğu. Her üç çocuğunda ve kocasında DEAHB olan bir anne bir terapiste ağlayarak şunları anlatıyor. "Cehennem hayatı bundan kötü olamaz. Birisi öfkelenir öfkelenmez, diğerleri de ona katılıyor, zincirleme bir bağırıp çağırmadır başlıyor. Birbirine vurmalar da... Hepsini bırakıp kaçmak istiyorum."
Tedavisi İlaçla
Anne babada DEAHB , antisosyal kişilik bozukluğu, alkolizm ve depresyon bulunması çocuklarda DEAHB olasılığını arttırıyor. DEAHB' si olan çocuk kız ya da erkek olsun, kız kardeşler için bu risk % 15, erkek kardeşler için % 28. Araştırmalar gebelik ve doğumda sorun yaşayanların da çocuklarında DEAHB gelişimi riskinin yüksek olduğunu belirtiyor. Annenin hamilelik döneminde içtiği sigara sayısı dahi çok önemli. DEAHB' li çocuklarda sık rastlanan diğer bulgular ise kafa çevresinde küçüklük, doğum sonu solunum durmaları ve düşük doğum kilosudur.
Bozukluğun tedavisinde en önemli yaklaşım ise ilaç tedavisi. ABD'de ve Kanada'da en sık kullanılan ve uyarıcı grubuna giren ilaçların dikkat eksikliği, içtepisel davranış, aşırı hareketliliği birkaç hafta içinde ve bazen bir iki gün içinde kontrol altına aldığı görülmüştür. Öğrenme güçlüklerinin ve sorunların düzelmesi ise birkaç ay alabiliyor.
İleri derecede DEAHB nedeniyle uzun süreli olarak kurumlarda tedavi gören çocuklardan büyük bir kısmında elektrofizyolojik bozukluklar tanımlanmıştır. Beyin görüntüleme teknikleri ile yapılan çalışmalarda, hastaların % 45'inde bilgisayarlı EEG yardımıyla çeşitli bozukluklar saptanmış. Oksijen metabolizmasındaki bozuklukların belirlenmesi de geniş ilgi uyandırmıştır.
Çocuğun bulunduğu her ortam ve koşulda kendini açık bir şekilde ifade edebilmesi, kendi kararlarını alabilmesi ve bu kararları uygulamaya koyabilmesi çocukta yeterli düzeyde özgüven gelişimini gerektirir.
Özgüven gelişimi çocuktan çocuğa değişen karmaşık bir süreçtir. Bu sebeple özgüveni geliştirmek için çocuğu iyi tanımak önemlidir.Özgüven sürekli geliştirilebilen bir olgudur. Bu süreç içerisinde en önemli görev ve sorumluluklar anne ve babalara düşmektedir.
Çocukta Özgüven Gelişimini Destekleme Yolları :